Dijital devrimin başladığı ilk yıllarda bloglar sıradan internet kullanıcılarının tuttuğu sanal günlüklerden ibaretti. Blogcular ilgi duydukları konular hakkında görüşlerini ve tecrübelerini, okuyucu ve trafik kaygısı gütmeden bloglarına aktarıyorlardı. Dijitalin hayatımızın merkezine yerleşmesiyle birlikte durum değişti. Blogcular bu kez, kitleleri peşinden sürükleyen, tüketicilerin satın alma kararlarına hükmeden, yayıncılık anlayışına yeni bir soluk katan kanaat önderleri olarak sahneye çıktı. Blog yazarlığından para kazanmak mümkün hale geldi, hatta bloggerlık ciddi kazançlar sağlayan bir meslek haline geldi.
Blog yazarları her türlü ürün ve hizmete dair deneyimlerini yazdıkları bloglarının gerçek gücünü keşfetti. Yayıncılık, medya ve reklam sektörleri blogların eşsiz bir değer oldukları gerçeğini farketti ve hayatlarımıza yepyeni bir meslek girmiş oldu. Blog yazarları artık en az gazeteciler kadar etkili. Pek çoğu kendilerine en çok okunan gazetelerde birer köşe kaptı bile. “Dizüstü Edebiyat” adlı yeni bir kavram girdi hayatımıza. Gençlerin ilgiyle takip ettikleri bazı blog yazarları, yayınevleri tarafından keşfedildi ve şimdi kitapları okuyucularıyla buluşuyor.
Bloglar en çok da reklamverenlerin gözdesi. Tüketiciler geçmiş yıllardan beri bir ürünü satın almadan önce onu daha önce deneyimlemiş diğer tüketicilerin tavsiyelerine ve yorumlarına ihtiyaç duyar. Sosyal medyanın hayatımıza girmesiyle birlikte tüketiciler, artık sadece yakın çevresindeki insanların değil, dünyanın öbür ucunda yaşayan ve hiç tanımadıkları bir başkasının tavsiyelerine de başvurabiliyorlar. Reklamverenlerin de keşfiyle bu yöntem, kısa zamanda oldukça popülerleşti. Markalar gerek yeni ürünlerin lansmanında, gerekse acil müdahale gerektiren kriz durumlarında blogları kullanıyorlar. Blogcular markanın elçiliğini üstlenerek mesajını okuyucularına, yani tüketicilere doğrudan ulaştırıyor.
Bu karşılıklı iş birliği şirket için hesaplı bir reklam kampanyası, blog yazarları için kârlı bir kazanç kapısına dönüştü. Bu işten en kazançlı çıkanın da bloggerlar olduğunu söylemek yanlış olmaz. Markaların en yeni kampanyalarından haberdar olanlar onlar, en yeni ürünleri herkesten önce kullananlar onlar, hatta henüz gösterime bile girmemiş olan sinema filmlerini, dizileri dahi ilk bloggerlar izliyor.
Yazmayı ve paylaşmayı seven internet kullanıcıları, oldukça basit ve ücretsiz olarak blog sahibi olabiliyorlar. İnternetin inanılmaz gücü sayesinde yazdıkları içerikler binlerce kişiye ulaşıyor. Böylelikle hobilerini gerçekleştirirken bir yandan kitleleri peşlerinde sürükleyerek ciddi kazançlar elde edebiliyorlar. Bunun için en çok ilgi duydukları, ya da hakim oldukları konuyu seçip onunla ilgili yazmaya başlamak yeterli. Önemli olan istikrarlı şekilde o konuda özgün ve kaliteli içerikler üretebilmek. Aynı istikrar sürdürüldüğünde, ulaşılan kitle günden güne genişliyor.
Bir Cevap Yazın